İstanbul Bizans Açık Hava Müzesi
İstanbul, Kostantiniyye, Konstantinopolis, Nova Roma, Augusta Antonina, Byzantion... Yaklaşık 1600 yıl boyunca; Roma, Bizans, Latin ve Osmanlı İmparatorluğu’na başkentlik yapmış; Tevfik Fikret’in - sadece bu değil ya - parlaklığın ve ihtişâmın beşiği ve mezarı (!), Petrus Gyllius'un ''insanoğlu yeryüzünde olduğu sürece kalacak'' diye andığı; büyük bir özenle, parsel parsel; saraylar, kuleler ve mabetlerle, hanlar, hamamlar ve sarnıçlarla, hipodrom, meydan ve abidelerle işlenmiş; sayısız detayla bezenmiş, 4.yüzyıldan 20.yüzyıla kadar dünyanın en önemli metropolleri arasında bulunmuş, kadim şehir.
Doğu Roma’dan önceki 65 yılı saymazsak ve bırakırsak dışarıda Latin işgalinde geçen yıllarını, tam 1123 yıl Bizans’ın başkenti olmuştur İstanbul. 1123 yıl. Başkentlik mazisinin yaklaşık %70’ini teşkil eder. Ne var ki, bugün bu şehirde Bizans’ın tarihini, sanatını, günlük yaşamını ve işçiliğini anlatan tek bir müze dahi yoktur. Uzun yıllardır sebebini düşündükçe mantıklı tek bir cevap bulamadım. Ben ve benim gibi merak edip sebebini soranlara verilen cevapları okudukça da, konunun çok farklı yerlere çekilip bir çıkmaza dönüştüğünü gördüm.
Hani herkes bir şeyler soruyor ya Chatgpt'ye şu sıralar; bir de ona sordum, 'İstanbul'da neden bir Bizans Müzesi yok?' diye. Web üzerinde kapsamlı bir tarama yaparak, insanlar bu konuda ne konuşmuş, şöyle bir toparlar ve bana sunar diye düşündüm. Bakınız ne cevap verdi kendisi:
''Bu oldukça önemli ve derin bir soru. İstanbul’da neden özel bir “Bizans Müzesi” olmadığı meselesi, birkaç tarihsel, siyasi ve kültürel katmana sahip:
-
Tarihsel ve kimliksel gerilim: Osmanlı fethinden sonra Bizans mirası büyük ölçüde “fethedilen” bir geçmiş olarak konumlandırıldı. Cumhuriyet döneminde de Bizans, ulusal kimlik inşasında problemli görüldü; çünkü “Batı”ya ait bir geçmiş gibi algılandı.
-
Eserlerin dağınıklığı: Bizans’a ait sayısız eser İstanbul’da olsa da tek bir çatı altında toplanmadı. Ayasofya ve Kariye, Bizans sanatının başyapıtlarıydı; müze statülerinden çıkarılıp cami yapıldılar. İstanbul Arkeoloji Müzesi ve Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde Bizans parçaları var ama odakları farklı.
-
Kültürel ve politik hassasiyetler: Bizans mirasının dini yönü (Ortodoksluk) siyasi olarak hassas kabul ediliyor. “Bizans Müzesi” fikri bazı kesimlerce ideolojik bir tehdit gibi algılanabiliyor.
-
Yüzeysel turistik kullanım: Turizmde “Bizans” vurgusu var ama genellikle yüzeysel. Derinlikli bir küratörlük ve bütünlüklü bir anlatı yok.
Sonuç olarak, teknik olarak bir Bizans Müzesi kurmaya engel bulunmamasına rağmen, tarihsel kimlik politikaları, dini hassasiyetler ve mevcut eserlerin dağınıklığı, İstanbul’da bu eksikliğin sürmesine yol açıyor. İstersen İstanbul'da bir Bizans Müzesi kurulması fikri üzerine kurmaca bir senaryo ya da proje dosyası da oluşturabiliriz.''
Bu dijital yoldaş ile kurmaca bir senaryo ya da proje dosyası oluşturmak yerine , 'Bu şehir tabelasız bir açık hava müzesi zaten. E koca şehrin üstünü kapatıp kapısına da müze diye tabela koyamazlar ya' diye düşünerek, kendime bir çalışma yapmanın çok daha iyi olacağına karar verdim. İstanbul’un Bizans Mirası'nı, ulaşabildiğim kadar kaynaktan derleyip rotalar oluşturmaya, adım adım gezip fotoğraflamaya, hikayelerini not edip bir harita oluşturmaya başladım. Yok muydu böyle çalışmalar; vardı tabii ki, alası vardı hatta. Ama kendime yaparsam, sadece bu mirası öğrenmekle kalmayacak; çok farklı araştırmalara doğru konu konuyu açacak, belki yeni insanlarla tanışılacak, kesinlikle anılar birikecek, farklı lezzetler tadılacak, kısacası bu şehri her yönüyle katman katman görecek, anlayabilecek ve yaşayabilecektim.
Ancak zordur İstanbul’da gezmek. Öyle liste yapıp da ilk seferde istenilen her yere girebilmek büyük bir kısmettir. Bazen kapısına kadar gidersiniz, bir bakmışsınız restorasyona girmiştir. Bazen namaz ya da ayin saati kaçar, kapanır kapılar. Kimi zaman da kapıda duran görevlilerin veya mekân sahiplerinin keyifsiz gününe denk gelirsiniz; kilometrelerce yolu boşuna yürümüş olursunuz. Kimi izin belgesi sorar, kimine de amacınızı dakikalarca anlatırsınız. Müzeye gidersiniz, o çok merak ettiğiniz eserin sergilendiği bölüm kapalıdır.
Hal böyle olunca, bir mekâna defalarca gitmek ve şansınızı tekrar tekrar denemek gerekir. Her yeri görüp bitirip bir yazıya dökmek çok uzun zaman alır; belki de ömür yetmez. İşte bu yüzden, “İstanbul Bizans Açık Hava Müzesi” adını verdiğim bu çalışmayı, ortaya çıkan haritayla birlikte bir tur günlüğü şeklinde paylaşmaya karar verdim. Böylece hem bugünkü gezileri hem de ilerideki keşifleri kapsayan, zamanla genişleyen bir arşivin ve haritanın oluşacağını düşünüyorum.
En baştan belirtmek isterim ki, aksini belirtmedikçe ‘İstanbul Bizans Açık Hava Müzesi’ haritasında işaretlenen her yere, yürüyerek gidilmiştir.
İlk Tur: Ayvansaray Caddesi – Balat, 08.05.2025
8 Mayıs Perşembe, bir mesai bitiminde günlerin uzamasını fırsat bilerek, Şişli’den Balat’a; Osmanbey, Beyoğlu, Şişhane ve Atatürk Köprüsü’nden geçerek yürüdüm. Turuma bir başlangıç noktası belirlememiştim; bunun zaman alacağını düşünüyordum. Planımı üç yer görmek üzere yürüyüş esnasında belirledim:
-
Atik Mustafa Paşa Camii / Agia Thekla Kilisesi
-
Sinan Paşa Medresesi / Hristos Evergetes Manastırı
-
Gül Camii / Agia Theodosia Kilisesi
Bu yerlere daha evvel çok kez gitmiştim, ama bu sefer yola tek bir amaç için çıkıyordum: İstanbul’un Bizans mirasını görmek ve kendimce kayıt altına almak.

Birinci Tur Haritası, 08.05.2025
Atik Mustafa Paşa Camii / Agia Thekla Kilisesi
Yapılış tarihi tam olarak bilinmeyen bu Bizans döneminden kalma yapının bilinen birkaç ismi daha vardır:
Agios Petros & Markos Kilisesi, Kristos Pantepoptes Kilisesi.
Kimi kaynaklarda Bizans İmparatoru I. Leon Flavius tarafından 458 yılında, Agios Petros & Markos Kilisesi, kimi kaynaklarda ise 9.yüzyılın ikinci yarısında Agia Thekla Kilisesi adı ile inşaa edildiği rivayet edilen yapının, 1059 yılında önemli bir yenilemeden geçtiği de belirtilmektedir. II.Bayezid döneminde camiiye çevrilen yapının içerisinde ayrıca sahabeden Hz.Cabir’in de türbesi mevcuttur. Ancak sandukanın sadece bir saygı makamı olarak da buraya yerleştirildiği rivayetler arasındadır.
2025 yılının Mayıs ayında yaptığım ziyarette, dış cephede Agios Kosmas, Agios Damianos ve Mikail’in korunmaya alınmış fresklerini, yapının içinde yer alan ve kenardan bakılıp görülmesine engel olmadan kapatılmış sütunlar üzerindeki haçları, halı altında kalan cam ile korumaya alınmış orijinal zeminin parçalarını görebildim.



Atik Mustafa Paşa / Agia Thekla Kilisesi Cephe Üzeri Freskler - 2mi3.com
Sinan Paşa Medresesi / Hristos Evergetes Manastırı
Atik Mustafa Paşa Camii’ den ayrıldıktan sonra, Atatürk Köprüsü’ne doğru sahilden yaklaşık yirmi dakikalık yürüme mesafesinde olan bir başka Bizans mirasına, bir dönemin Hristos Evergetes Manastırı olduğu söylenen Sinan Paşa Medresesi’ne yürüdüm. Bu mekanı alüminyum levhalarla çevrilmiş görmek beni üzmüş, ama en azından elde kalan bu şekilde korunduğu için sevindirmişti. Bugün medrese olarak bile viran halde olan yapının, yine de kemerli kısım ve apsisi görülebilmektedir.


Sinan Paşa Medresesi / Hristos Evergetes Manastırı Kalıntıları - 2mi3.com
Sinan Paşa Medresesi’nin, Hristos Evergetes Manastırı’ndan devşirildiği hala netlik kazanmamıştır. Bu ismin üzerinde daha çok son yıllarda durulmaktadır. Buranın, Iuliana Kilisesi, Petrion Manastırı, Theodosia Kilisesi(?) olabileceği de ara ara gündeme gelmiştir. Dolayısıyla yapım yılı hakkında da net bir bilgimiz yoktur. Eğer Hristos Evergetes diyeceksek, ilk olarak X-XI. yüzyıllarda inşa edildiği söylenebilir. Bilinen gerçek şudur ki, burası XVI. yüzyılda Sadrazam Rüstem Paşa’nın kardeşi Sinan Paşa tarafından camiye dönüştürülmüştür. Ancak 1877 yılında çizilmiş gravüre bakılacak olursa, bu tarihten evvel de kullanılamaz hale gelmiştir.

Sinan Paşa Medresesi, Paspates Gravürü
Gül Camii / Agia Theodosia Kilisesi
İlk turumun son durağı, Sinan Paşa Mescidi’ne iki dakika yürüme mesafesinde bulunan, önemli ve ihtişamlı bir Bizans mirası olan Gül Camii’ydi. Agia Theodosia Kilisesi adıyla, İstanbul’un fethine kadar hizmet vermişti bu yapı. Hakkında o kadar fazla rivayet mevcuttur ki, duyunca buraya asla tek bir ziyaret yetmez, her Balat’a geldiğinizde uğramak isterseniz.
Camii olmadan evvel, Agia Theodosia Kilisesi olarak faaliyet göstermiş dedim ancak araştırmacıların bir kısmı der ki ondan da evvel ‘Agia Euphemia en to Petrio Kilisesi’ imiş burası. İlk olarak X-XI. yüzyıllarda inşa edildiği düşünülen yapının, Theodosia’nın azize ilan edilmesi ve kutsal kalıntılarının buraya getirilmesiyle ismi de değişmiştir.



Gül Camii / Agia Theodosia Kilisesi - Agia Theodosia - Yapının İç Kısmı
Bu yapıya adını veren Azize Theodosia’nın hikâyesi oldukça ilgi çekicidir. İstanbul doğumlu bir rahibe olan Theodosia, 19 Ocak 729’da ikonoklazm hareketi sırasında, Büyük Saray’ın ana tören kapısı olan Chalke üzerinde yer alan ve ünü günümüze kadar ulaşan İsa ikonasını indirmeye çalışan bir memurun merdivenini sallayarak düşmesine ve ölümüne sebep olmuştur. Bununla da kalmayıp dönemin ikonoklazm yanlısı patriğini taşlamıştır. Bu olayların ardından Theodosia, Forum Bovis’te idam edilerek hayatını kaybetmiştir. İkonoklazm döneminin sona ermesiyle birlikte ise azize ilan edilmiştir. Anma günü 29 Mayıs’tır. Bu tarih özellikle dikkat çekicidir, çünkü caminin ismine dair rivayetlerden biri tam burada devreye girer: 29 Mayıs 1453’te İstanbul’un fethiyle şehre giren Osmanlı ahali, bu kiliseyi güllerle süslenmiş halde bulmuşlar ve bu vesileyle, kiliseden çevrilen camiye “Gül Camii” adını vermişlerdir. Bir başka rivayet ise, burada yaşayan Gül Baba isminde bir zatın anısına bu ismin verildiği yönündedir.

Gül Camii / Agia Theodosia Kilisesi Planı
Başta da dedim ya, Gül Camii hakkında çok fazla rivayet mevcuttur diye. Bu rivayetlerden biri de kubbeyi tutan sütunun içine oyulmuş küçük odayla ilgilidir. Mihrabın sağ tarafındaki bu sütunun içerisinde bulunan bu odada bir mezar olduğu doğrudur. Ancak kime ait olduğu belli değildir. Bir kısım Gül Baba’nın mezarı derken, bir kısım mezarın yönünün farklı olduğu gerekçesiyle bunun bir Hristiyan’a ait olduğunu söyler. Açıkçası ben görmedim ama bazı kaynaklarda, kapısında "Merkadi havariyun eshabi İsa aleyhissalam" (burada İsa’nın havarilerinden biri yatıyor) yazdığı da belirtilmektedir. Bir başka rivayet ise son Bizans İmparatoru XI. Konstantinos olduğunu söylemektedir. Yine bambaşka kaynaklarda, burada sadece bir değil iki mezar olduğu da belirtilmektedir. ‘Kalimera Fener Şalom Balat’ isimli kitapta ise yazar, eskiden camiinin hademelerinin kefenleri açıp ziyaretçilere burada yatan kişinin bozulmamış yüzünü gösterdiğini, kendisinin de burada yatanın bir Hristiyan büyüğü olduğunu düşündüğünü belirtmiştir. Paylaştığım mezar fotoğrafı, farklı kaynaklardan temin edilmiştir. Günün birinde kendi gözlerimle görebilmek dileğiyle.

Gül Camii / Agia Theodosia Kilisesi İçerisinde Bulunan Mezar
Bugün Gül Camii her tarafıyla ziyarete açık olsa muhtemelen İstanbul’un en önemli tarihi ve turistik noktalarından biri olurdu. Ve yine öyle olsaydı, turumuzun bir durağı yerine başlı başına turun kendisi olurdu. Buraya çok kez geldim, her geldiğimde farklı detaylar gördüm. Umarım günün birinde çok daha kapsamlı gezme imkanım olur.
8 Mayıs 2025 Perşembe günü akşamı turumu bitirdikten sonra Balat’tan yolu uzata uzata geri yürüdüm. Bir çok önemli noktanın önünden geçtim ama hava karardığı için turuma dahil etmedim. Bir sonraki turlar için sadece defterime not ettim. Üzerimde bir heyecanla eve vardığımda, telefonumdaki uygulama 31.800 adım attığımı söylüyordu.
İkinci Tur: Zeyrek ve Çevresi – Fatih, 03.06.2025
İlk turumun üzerinden epey zaman geçmiş ve içimi bir özlem sarmıştı. Yaptığım araştırmalar ile haritamın üzerinde işaretlediğim yerlere, her ne kadar daha evvel çok kez gitmiş olsam da bir an evvel tekrar gitmek istiyordum. Yine bir mesai bitiminde, Şişli’den yürümeye başladım. Bu sefer gideceğim yerleri gün içerisinde belirlemiştim. Biraz daha ufak bir bölgede, yapıların birbirine daha yakın olduğu bir alan içerisinde, Zeyrek'te kalacak ve hava kararana kadar burada belirlediğim dört noktayı ziyaret edecektim.
Günümüzde sadece neredeyse bacak boyunda bir duvarı kalmış bir mescid / kilise kalıntısına, restorasyonu nedense bir türlü bitmeyen, I.Aleksios döneminden kalma, günümüzde camii olan bir manastıra, İstanbul'da Ayasofya'dan sonra ayakta kalmış en büyük Bizans yapısına ve duyunca görmek için heyecanlandığım mescid olarak kullanılan bir pagan mezarına uğramak üzere, Osmanbey, Elmadağ, Beyoğlu Şişhane, Atatürk Köprüsü üzerinden Zeyrek’e yürüdüm.
-
Kandili Güzel Mescidi / İşaya Kilisesi
-
Eski İmaret Camii / Pantepoptes Manastırı
-
Molla Zeyrek Camii / Hristos Pantokrator Kilisesi
-
Şeyh Süleyman Mescidi / Pantokrator Kütüphanesi veya Bir Pagan Mezarı

İkinci Tur Haritası, Zeyrek ve Çevresi - 03.06.2025
Kandili Güzel Mescidi / İşaya Kilisesi
Yavuz Sultan Selim Mahallesi sınırları içerisinde, Müftü Hamamı, Kara Sarıklı ve Şehla sokakları kesişiminde kalmış tarihi kalıntılar, çoğu zaman buradan geçenlerin dikkatini çekmez. Hatta bana kalırsa, buradan pek gezgin de geçmez. Yine de yolu buradan geçenlere sözüm yok; onlar bu istisnanın güzel örnekleridir.

Kandili Güzel Mescidi / İşaya Kilisesi Kalıntıları - 2mi3.com
Bu kalıntıları fark edenler, çok az bir araştırma ile buranın Kandili Güzel Mescidi olduğunu öğrenecektir. Ancak öyle iddialar vardır ki, burası da aslında devşirme bir yapıdır. İstanbul araştırmaları neticesinde ortaya çıkmış haritalara göre, burası vaktinde Aziz Isaiah’a adanmış bir kilisedir. Yapının tarihi ile ilgili bilgileri, kıymetli rehberlerin videolarından öğrenebildim. 6.yüzyıldan kalmış olabileceği düşünülmektedir. Sonradan mescide çevrilen bu yapı, 1920ler’de atıl kalmış ve 1930’larda büyük bir kısmı kaybetmiştir. 03.06.2025 tarihinde buranın hala restorasyonda olduğu görülmektedir.
Eski İmaret Camii / Hristos Pantepoptes Manastırı
Kandili Güzel Mescidi’nden, Atatürk Bulvarı’na doğru sokaklar arasından yürümeye devam ettim. Molla Zeyrek Camii’ne gelmeden önce, yıllarca merak ettiğim ve çok uğramak istediğim bir yapı vardı listemde. Eski İmaret Camii, ya da ilk adıyla Hristos Pantepoptes Manastırı. Ancak çok uzun zaman restorasyon halindeydi burası. 2015 yılında başlamış, 2019’da açılacak diye hedeflenirken, ben gittiğimde restorasyon hala sürüyordu. Eski İmaret Camii’ne giremediğim için biraz canım sıkılmıştı açıkçası. Çünkü bu turumu, bu durak ile taçlandırmak istiyordum.
Eski İmaret Camii, ya da ilk adı Hristos Pantepoptes Manastırı, Komnenos Hanedanı kurucusu I.Aleksios döneminde, annesi Anna Komnena tarafından 1080’li yıllarda inşaa edilmiştir. ‘Her şeyi gören İsa’ adına inşaa edilmiş bu kilisede Anna Komnena, faal olduğu yılların ardından burada bir odaya çekilerek ömrünün sonuna kadar burada kalmıştır. Kaynaklardan bu manastırın ayrıca bir hapis gibi kullanıldığı da görülmektedir. Patrik Theodosios, Andronikos Lapardas bu manastırın tutsakları olmuştur.

Eski İmaret Camii / Hristos Pantepoptes Manastırı - 2mi3.com
Latin işgali yıllarında bir Katolik manastırına dönüşen yapı, 1261’de tekrar eski haline dönmüş ancak 1453 sonrası Fatih Külliyesi yapılıncaya kadar imaret ve medreseye dönüştürülmüş, kilise de bu medresenin mescidi olmuştur.
Eski İmaret Camii / Pantepoptes Manastırı hakkında şimdilik burada duralım. Çünkü görünen o ki, tadilat biter bitmez buraya mutlaka tekrar geleceğim.
Molla Zeyrek Camii / Hristos Pantokrator Kilisesi
Eski İmaret Camii’nin yanından restorasyonu nedeniyle üzülerek ayrıldım ve sık sık ziyaret ettiğim bir başka önemli yapıya, Zeyrek Camii’ne doğru yürüdüm. Bir dönem Pantrokrator Manastırı adıyla faaliyet göstermiş olan Molla Zeyrek Camii’nin, Ayasofya’dan sonra İstanbul’da ayakta kalmış en büyük Bizans dini yapısı olduğunu belirtmek gerekir.
Pantokrator Manastırı, MS 1118–1136 yılları arasında İmparator II. Ioannes Komnenos’un eşi Eirene tarafından, mimar Nikeforos’a yaptırılmıştır. Yapıyı oluşturan kiliseler, Hz.İsa’ya ‘Hristos Pantrokrator’, Meryem Ana’ya ‘Theotokos Elaiusa’ ve Başmelek Mikail’e ‘Arhangelos Mikhail’ isimleriyle adanmıştır.
Yapının çok büyük olması anlaşılabilir; zira iki büyük kilise ve bir şapelin birleşimi ile oluşturulmuş, bünyesinde devasa bir sarnıç, kütüphane, hastane ve yaşlı evi bulunduran geniş bir kompleks burası. Farklı kaynaklarda tıp mektebi, eczane ve ayazma bölümlerinin de olduğu vurgulanmaktadır. Yine bu kompleks içerisinde, günümüze ulaşamamış olsa da, Komnenos ve Palaiologos hanedanlarının ileri gelenlerinin gömülü olduğu bilinmektedir.

Molla Zeyrek Camii / Hristos Pantrokrator Manastırı - 2mi3.com
Latin işgali döneminde Venedikli Katolik din adamları tarafından kullanılan bu yapı içerisinde muhafaza edilen rölikler, önemli kilise eşyaları Avrupa’nın farklı şehirlerine gönderilmiştir. Latin işgalinin sona ermesiyle birlikte manastır, eski gösterişli günleri kadar olmasa da tekrar faaliyete girmiştir. İstanbul’un fethiyle birlikte medreseye çevrilerek İstanbul'daki Osmanlı'ya ait ilk eğitim kurumu olarak faaliyet göstermiştir. Medresenin ilk müderrislerinden Molla Zeyrek Efendi ile birlikte yapı bugünki ismini almıştır.
Gelelim Molla Zeyrek Camii’nin, eski adıyla Pantrokrator Manastırı’nın detaylarına, efsanelerine… Neredeyse bin yıllık bu yapının tüm inceliklerini tek bir ziyarette kavramak mümkün değildir. Yüzyıllardır kentin yüksek bir noktasından değişimlere tanıklık eden bu yapı, elbette sayısız efsaneyi de bünyesinde taşır. Sizinle paylaşacağım detaylar ve efsaneler, daha önceki ziyaretlerimde tuttuğum notların, bu son ziyaretimle birlikte yeniden ele alınıp derlenmesiyle ortaya çıkmıştır.
Zeyrek Mahallesi’ne ve Zeyrek Camii’ne ilk defa, bundan uzun yıllar evvel yakın bir arkadaşımla bir internet sitesinde okuduğumuz, burada gerçekleştiğine inanılan paranormal olaylar haberi üzerine gelmiştim. Okuduklarımıza ve duyduklarımıza göre, altında ahırların olduğu söylenen park bölgesinden geceleri sesler geliyor ve aniden soğuk rüzgarlar çıkıyormuş. Biz tabii böyle bir olaya şahit olmadık ancak yapının büyüklüğü, halı altında görülen mozaikleri, sütun başlıklarındaki detayları ile büyülenmiştik. Sonraki yıllarda Molla Zeyrek Camii, bu muhitten her geçtiğimde mutlaka uğradığım bir yer oldu ve her seferinde çok farklı detaylar ile karşılaştım.
Molla Zeyrek Camii’nin mermer minberi ziyaretçilerin hemen dikkatini çeker. Devşirme taşlardan yapılmış bu minberin, renkli mermerlerinin yanısıra, minberin üst kısmında yer alan işlemeli kısım, bugün Saraçhane tarafında kalıntılarını gördüğümüz Bizans döneminin ünlü kilisesi Aziz Polieuktos’tan getirilmiştir. Yine minberin iç kısmına girdiğimizde, üst kısımda köşede, cemaatin göremeyeceği tarafta, çok iyi korunmuş monogramları görebilmekteyiz. Bu monogramlarda, Κύριε βοήθει, yani 'Tanrım Yardım Et' yazdığı önemli kaynaklarda belirtilmiştir.


Molla Zeyrek Camii Minber Detayları - 2mi3.com
Molla Zeyrek Camii’nin iç duvarlarında yer alan bir başka detay ise bizi yapının Latin işgali dönemine götürür. İlk seferde bulması biraz zor, ancak bir kere buldunuz mu bir daha unutmayacağınız bir duvar yazısıdır bu.

Latin İşgali Dönemi Duvar Yazısı - 2mi3.com
"İstanbul'un Latin Çağı" adlı kitapta aktarıldığına göre, söz konusu yazıtın bir bölümü Doç. Dr. Haluk Çetinkaya tarafından "Nicolaus Otavianus" şeklinde okunmuştur. Çetinkaya, yazıdaki ismin ilk harfinin baş aşağı yazılmasını ise, yazıyı yazan kişinin okuma yazmaya yeterince hâkim olmamasıyla açıklamaktadır. Bir başka kaynakta ise bu yazının Dr. H. Sercan Sağlam tarafından şu şekilde okunduğu belirtilmektedir: Nicolaus {de} Otavianus. 1418 die 6 Ap(r)illis. Pono meum sign[um] ollem. Yani Nicolaus de Otavianus. 6 Nisan 1418. Bu tarihte izimi bırakıyorum.
Molla Zeyrek Camii'nin iç kısmı, doğal olarak halılar ile kaplıdır. Bu halıların altında, orjinal zemin muhafaza edilmiştir. Ancak bunun sadece küçük bir kısmı ziyaretçiler tarafından görülebilmektedir. Yine bazı pencere içlerinde mozaikler ve yukarı baktığınızda ise tavan kenarlarını süsleyen, yapının Pantokrator Manastırı döneminden kalmış, kartal, tavuskuşu içerikli bantları; propilon olarak adlandırılan büyük giriş kapısından çıkarken, kenar sütun başlıklarında haç motifleri görülebilmektedir.


Haç motifleri, mozaikler ve kuş süslemeleri - 2mi3.com
Molla Zeyrek Camii / Pantrokrator Manastırı'ndan bu kadar bahsetmişken, hemen yakınındaki büyük sarnıçtan da bahsedeyim. Atatürk Bulvarı üzerinde uzun yıllardır bakımsız ve tekinsiz duran ünlü Zeyrek / Pantrokrator Sarnıcı, 2025 yılının ilk aylarında, etkinlik mekanı olmak üzere temizlenmiş ve restore edilmiş, ücretli bir şekilde ziyarete açılmıştı. Bunun haberini alır almaz tabii ki ziyaret ettim. İstanbul'un en büyük sarnıçlarından biri olan Pantrokrator Sarnıcı'nın, manastır ile birlikte yine II. Ioannes Komnenos tarafından inşaa ettirildiği düşünülmektedir. Üç cephesinin toprak üstünde olmasıyla diğer örneklerinden ayrılan sarnıcın, iç duvarlarının üstlerinde tonozlu dehlizler uzanmaktadır. Şu an yıkık ve ulaşılamayan kısımları göz önüne alındığında, sarnıcın döneminde çok daha büyük olduğu açıktır.



Zeyrek / Pantokrator Sarnıcı Detayları - 2mi3.com
Molla Zeyrek Camii / Pantokrator Manastırı ve çevresi, her seferinde ziyaretçilerini sürprizleriyle şaşırtır. Buraya bir kez gelip, 'gördüm işte' diyerek gitmek, semte ve mekana karşı büyük bir haksızlık olacaktır. Zeyrek'e her yolunuz düştüğünde, zamanınız da varsa camii ve sarnıcı ziyaret etmek sizi kesinlikle mutlu edecektir.
Şeyh Süleyman Mescidi / Pantokrator Kütüphanesi(?), Bir Pagan Mezarı
Molla Zeyrek Camii / Pantokrator Manastırı'ndan çıktıktan sonra, İbadethane Sokak bitirilip At Pazarı Sokak'tan Zeyrek Caddesi'ne saptığınızda sizi minaresi olmayan, sekizgen ilginç bir yapı karşılar. Bu yapı bugün Şeyh Süleyman Mescidi olarak bilinir. Fakat araştırmalar göstermektedir ki, burası aslında İstanbul'un çok daha eski yapılarından biridir.
1453 yılında mescide çevrilmiş yapının daha evvel Pantrokrator Manastırı kompleksinin bir yapısı olduğu kabul edilmektedir ancak ne amaçla kullanıldığı belirsizdir. Uzmanların bir kısmı kompleksin kütüphanesi olabileceğini söylemektedir. Ancak yapının altında yer alan mezar odaları, buranın çok daha eski olduğunu ve devşirilerek manastıra dahil edildiğini göstermektedir.

Seyh Süleyman Mescidi - 2mi3.com
Araştırmalar göstermektedir ki, bugün Şeyh Süleyman Mescidi olarak bilinen yapı aslında 1700 yıllık, belki de bir devlet yöneticisine ait bir pagan mezarıdır. Yapının alt katında sekiz nişli bir mezar mahzeni ve bir kuyu(?) bulunmaktadır. Bu mezar mahzeninin, paganizmden hristiyanlığa geçiş döneminde inşaa edildiği düşünülmektedir. Bu ziyaretimde herhangi bir iznim olmadığı için bu kısma inemedim. Ancak günün birinde ilgili izni alıp, 'İstanbul Bizans Açık Hava Müzesi' günlüğümü mutlaka güncelleyeceğim.

Seyh Süleyman Mescidi - 2mi3.com
Belirtmem gerekir ki, Şeyh Süleyman Mescidi'nin haziresi de ziyarete son derece değerdir. Bu hazirede yer alan isimsiz mezarın Şeyh Süleyman'a ait olduğu düşünülmektedir. Yine bu hazire içerisinde bir yeniçeri mezarı yer almaktadır. Öğrendiğim üzere bu mezar, 1792 yılında vefat eden, 56.bölükten Ali Molla'ya aittir. Mezar taşı üzerinde yer alan gemi figürü burada görülebilecek en güzel detaylardan biridir. Mescidi çevreleyen duvarlarda devşirme taşlar da görmek mümkündür.
Bana kalırsa Şeyh Süleyman Mescidi'nin güzelliği onu oluşturan tüm katmanlardır. Bir pagan yönetici ile bir yeniçerinin mezarını, Bizans İstanbul'unun önemli kompleksinin bir parçası ile bir Osmanlı mescidini bir araya getiren bu daracık alan, tıpkı yaşadığımız şehir gibi her detayı bir arada barındırmaktadır.
03 Haziran 2025 Salı akşamı evime döndüğümde, telefonum 25.494 adım attığımı gösteriyordu. Yaklaşık 15km yol yürümüştüm. Sadece Eski İmaret Camii / Pantepoptes Manastırı'nı detaylı görememek biraz canımı sıkmıştı. Ama olsun, ömür el verdikçe bu bölgeye daha çok geleceğim.
Üçüncü Tur: Hobyar'dan Kalenderhane'ye – Fatih, 04.06.2025
Devam edecek...
08.05.2025 -
Yazan: Dimitri Daravanoglu
Kaynakça:
1-) https://www.thebyzantinelegacy.com/
2-) https://kulturenvanteri.com/
3-) https://islamansiklopedisi.org.tr/gul-camii
4-) https://isamveri.org/pdfdrg/D00126/1982_347/1982_347_BUKTEL.pdf
5-) https://www.youtube.com/watch?v=BjFbEmIDgoQ
6-) Erhan Altunay, Selçuk Eracun, İstanbul'un Latin Çağı, Destek Yayınları, Istanbul, 2023
7-) Emre Öktem, İstanbul'un Gizlisi Saklısı, Jonglez Yayınları, İstanbul, 2016
8-) https://www.youtube.com/watch?v=JKfWjgze9eA
9-) https://www.oca.org/saints/lives/2017/05/29/101564-virgin-martyr-theodosia-the-nun-of-constantinople
10-) Mustafa Yoker, Kalimera Fener Şalom Balat, Çatı Kitapları, İstanbul, 2017




