top of page

Kaş : Tarih , Doğa ve Macera

         Antiphellos … Bir Likya hayranı olarak Kaş’a hala Antiphellos demem bana buranın önemini daha da vurguluyor . Çünkü Antiphellos’tan önce Phellos vardı . Yukarıda , Çukurbağ Köyü dolaylarında …. Sadece bir limandı Antiphellos . Fakat ne olduysa bölgeden elde edilen sedir ağacı ve sünger ticareti bu limanı zenginleştirmiş , Phellos gerilemiş ve Antiphellos gelişmiş bir şehir halini almıştır . O dönemin etkisini yaşıyoruz belki de hala . Antiphellos’la daha çok ilgileniyoruz .

         Hiçbir tura bağlı kalmaksızın bu yaz kendi gezimizi kendimiz düzenleyelim ve tarihin yanı sıra biraz da macera katalım dedik , 23 Haziran sabahı Kaş’a geldik . Her ne kadar Telmessos’daki ( Fethiye ) kadar etkileyici olmasa da tepelerin üzerine oyulmuş ufak kaya mezarları selamladı bizi . Bir haftalık turumuza artık başlayabilirdik .

         Birinci Gün : Tiyatro ve Uzunçarşı

         Otogar’da indikten sonra ilk durağımız , aracılığıyla pansiyonumuzu ayarladığımız ve beraber aktivitelerimizi gerçekleştireceğimiz Bougainville Travel oldu . Kısa bir tanışmanın ardından hiç beklemediğimiz bir güzelliğe ve şirinliğe sahip olan Gülşen Pansiyon’a yerleştik . Ne yalan  söyleyeyim Kaş’taki pansiyonlardan sonra denize sıfır tatil köylerini daha da gereksiz buldum . Neyse , biraz denize girdikten sonra Kaş turuna başlamak üzere dışarı çıktık .

         Antiphellos Antik Tiyatrosu kaldığımız yere 2 dk yürüme mesafesinde olduğundan ilk önce oraya gittik . Hem Yaşar Yılmaz’ın incelemelerine hem de benim gözlemlerime göre Antiphellos Tiyatro’su tek kademeli olup , 26 oturma sırasından oluşmaktadır . Yaklaşık 2800 kişilik bir kapasiteye sahiptir. M.Ö. 1. yüzyıla tarihlendirilmiştir ve M.S. 2.yüzyılda onarılmıştır. Bana kalırsa bu tiyatronun en güzel yanı manzarasıdır . En üst basamaklarda oturduğunuz takdirde bütün Kaş’ı yukarıdan görmekle birlikte Meis’i ve yarımadaları izleyebilirsiniz . Ayrıca tekne ile Kaş’a yaklaşırken tiyatronun açık görüntüsü de bir başka güzellik katmaktadır .

Kaş Antiphellos Antik Tiyatro

         Tiyatro’dan çıktıktan sonra merkeze doğru yürüdük . Uzunçarşı Caddesi’nin cumbalı evlerini ve cadde sonundaki Kral Lahdi’ni çok merak ediyordum . Zaten Kaş deyince aklıma bir Kral lahdi  bir de Simena’daki deniz içerisinde kalmış lahid aklıma geliyordu .

Uzunçarşı Caddesi tur acenteleriyle ,hediyelikçilerle dolu bir cadde . Fakat cadde bitimindeki Kral Lahdi burayı ölümsüzleştiriyor . Bu lahid M.Ö. 4. yüzyıla tarihlendirilmiştir . Tek bir blok taştan oyulmuştur . İki katlıdır . Lahdin ters sandal şeklinde olan üst kısmında sağlı sollu ikişer adet aslan başı bulunmaktadır . Ayrıca lahdin bir tarafında 8 sıra halinde Likya dilinde yazılmış bir yazıt bulunmaktadır . Bu lahdin kime ait olduğu bilinmemektedir  fakat ihtişamından olsa gerek halk tarafından Kral Lahdi olarak adlandırılmıştır .

Kaş Antiphellos Kral Lahdi
Kaş Antiphellos Kral Lahdi

          Likya’da kaya mezarları ve ev tipi mezarların yanı sıra tıpkı Kral Lahdi’nde olduğu gibi ters sandal biçimli lahidlerden çok fazla bulunmaktadır . Bu tarz Likyalılar’ın inançları doğrultusunda oluşmuştur . İnanca göre kıyamet gününde dünya ters dönecek ve her yer su altında kalacaktır . İşte o zaman bu lahidler ters dönerek bir sandala dönüşecek ve içerisindeki kişiyi yok olmaktan koruyacaktır .

         İkinci Gün : Hellenistik Mabed ve Likya Yolu

         Antiphellos , Dünya’nın en önemli yürüyüş rotalarından biri olan Likya Yolu’nun üzerinde bulunmaktaydı . Bu yol Fethiye’den Antalya’ya 509 km’lik bir yol olmakla birlikte yaklaşık bir ay içinde bitirilebilmektedir . Likya Yolu’nda yer yer tarihi yapılarla ve doğal güzelliklerle karşılaşılmaktadır . Kaş turumuzun ikinci gününde Kaş’tan Limanağzı’na kadar olan 4 km’lik Likya Yolu’nda yürümek istedik . Açıkçası Limanağzı’ndan Kaş’a dönen teknelere güveniyorduk . Tabii bu teknelerin dönüş saatini bilmiyorduk .

Öğlen saatinin zararlı güneşinden kaçmak için saat 2 gibi pansiyondan ayrıldık ve başladık yürümeye . Hemen yolumuzun üzerinde bulunan Helenistik Mabed’i ziyaret ettik . Açıkçası Kaş’a gelirken böyle bir yapı ile karşılaşacağımı bilmiyordum . İlk bakışda muntazam kesilmiş taşlarıyla arkadan çok haşmetli gözükse de yapının iç kısmının çalılık ve ağaç dolu olması bizi biraz üzdü . Açıkçası mabed hakkında da çok fazla bilgiye sahip değiliz .

Kaş Antiphellos Hellenistik Mabed

         Likya Yolu’nda ilerlerken ilk durağımız Büyük Çakıl plajı oldu . Burada kendimizi yüzmeye biraz fazla kaptırdık , plajdan ayrıldığımızda saat beş buçuğa geliyordu . Plaj çalışanlarından Limanağzı’ndaki son teknelerin 18:30’da hareket ettiğini öğrensek de bu yol üzerinde yürümemizi engellemedi

Kaş Antiphellos Likya Yolu

         Likya Yolu üzerinde yer yer tabelalar olmasına rağmen asıl işaretlere kayaların ve ağaçların üzerinde rastlıyoruz . Bu kayaların veya ağaç gövdelerinin üzerinde kırmızı-beyaz iki şerit varsa doğru yoldasınız demektir fakat ‘X’ görüyorsanız ters giden bir şeyler vardır . Şeritleri takip ederek araba yolunun sonuna geldik ve karşımıza tepelerinden üzerindeki ormanların içerisinde bulunan patika çıktı . Merak ediyorduk yolun geri kalan kısmını , öte yandan çekiniyorduk da geri dönebilecek miyiz diye . Derken karşımıza bir teyze çıktı . Kendisi bütün sıcak kanlılığıyla bizle sohbet ettikten sonra , her ne kadar çok yorgun görünsede bizimle Likya Yolu’nu yürüyeceğini söyledi . Artık bir rehberimiz vardı . Yıldız Teyze önderliğinde ilerliyorduk , kendisi bize kestirme yolları gösteriyordu . Ara ara çekindik fakat kırmızı-beyaz şeritler her şeyin yolunda gittiğini gösteriyordu . Biz şehir çocuklarının görüpte anlayamadığı izlerin yaban domuzlarına ait olduğunu öğrendiğimizde ise biraz şaşırdık . Yıldız Teyze ile ‘Deve İneceği ‘ denen dar yola yakın bir yere kadar yürüdük . Ardından geri dönüşün zor olacağını düşünüp hep beraber geri döndük . Tahminen 509 km’lik Likya Yolu’nun 2 km’lik kısmını yürümüş olduk . Karşılığında sohbet dışında hiçbirşey beklemeyen Yıldız Teyze’ye de buradan selamlar .

Kaş Antiphellos Likya Yolu Şeritler

         Bu arada belirtmek isterim ki Likya Yolu 1999 yılında Kate Clow adında bir bayan tarafından hizmete açılmıştır .

         Üçüncü Gün : Kanyon Geçişi

         İki gün tarih ve keşif dolu geçtikten sonra , bugün doğaya karşı ilk mücadelemiz olan Kanyon Geçişi’ni gerçekleştirecektik . Açıkçası ben heyecanlıydım. Daha evvel kanyon görmüştük… Saklıkent Kanyonu’nun turistik kısmında epey yürümüştük . Fakat Kanyon Geçişi yürüşten daha farklı bir şey olmalıydı .

Bougainville Travel ekibi , Kıbrıs Kanyonu’nu seçmişti . Burası birgün de tamamlanabilen bir kanyondu . Saklıkent’i geçmek için 2 gün gerekliymiş . Kıbrıs Kanyonu’nun güzel yanı bakir olmasıydı bana göre . Turizme açık bir kanyon değildi burası , sadece doğa sporları için kullanılıyordu . Dolayısıyla saflığını hala koruyordu .

         Suların henüz yükselmemesinden dolayı kanyonun ortasından girdik . Önce 7-8 metre , ardından 50 metre ve en son 15 uzunluğunda üç yerden ipler yardımıyla aşağı indik . Bu turun en üzücü yanı , beraberimizde fotoğraf makinemizin olmayışıydı . Gerçeği yanımızda olsaydı da tur sonunda bozulmuş olacakdı . Eğer böyle bir tura katılacaksanız , su geçirmez ve dayanıklı bir fotoğraf makinesini yanınızda götürmenizi tavsiye ederim .

 

         Kanyon’un tam içine girdikten sonra kısa bir yemek molası verdik , ardından başladık yürümeye . Sonlara doğru bir çok doğal havuzdan geçmek , bir çok dar alana tırmanmak zorunda kaldık . İlk başında tedirgin olduğum bu geçişin sonunda çok cesaretlenmiştim . Askerden döndükten sonra Saklıkent Geçişi’ni yapmayı kafama koydum .

         Açıkçası televizyondan bu tarz doğa sporlarıyla uğraşanları gördüğümde bir anlam veremiyordum . Ne anladıklarını merak ediyordum . Denemeden anlaşılmıyormuş . Bence herkesin bir kere yaşaması gereken bir deneyim . 50 metre yükseklikte , belinizden bir iple bağlı  yere paralel olarak aşağı inmek , adeta düz duvarda yürümek mükemmel bir duygu . Tabii o sırada akla Dağcı , 127 Saat , Cehenneme Bir Adım gibi filmler gelmiyor değil  🙂

         Kanyonun sonlarına doğru derin yerlerde eğlenmek için birkaç kez suya atladık. Bu yaşıma kadar suya atlamayı pek sevmezdim , resmen karakterim değişti .Gün sonunda kendimi yenilenmiş ve daha güçlü hissettim . Askerden sonra bu doğa sporuyla daha fazla ilgileneceğime dair söz verdim kendime . Üstelik artık dağ bayır tırmanırken adımımı daha cesur atıyorum .Tavsiye ettikleri kadar varmış .

 

         Dördüncü Gün : Kaya Mezarları , Sarnıç  ve Limanağzı

 

         26 Haziran Pazar gününe denk gelen tatilimin dördüncü günü , Meis’ten Kaş’a yüzme yarışı vardı . Az yol değil , yaklaşık 7.5 km… Biraz izledikten sonra Kaya Mezarlarını görmek istedim . Aslında turun ikinci günü bir iki tanesine bakmıştık ama daha yukarıdakileri merak ediyordum . Üstelik tırmanmaktan korkmuyordum artık . Yüzme yarışları devam ederken , kayalara oyulmuş mezarları gezdim .

 

         Daha evvel bahsettiğim Fethiye’deki Amyntas Mezarı’na göre bakarsak bu mezarların daha normal bir hayat yaşamış insanlara ait olduğu anlaşılmaktadır . Zaten Amyntas’ın mezarı ‘Tapınak Mezar’ olarak geçmektedir ve en yüksekte yer almaktadır .  Kaş’ta bulunan kaya mezarlarının bir kısmı kare şeklinde kesilmiş ,bir kısmına gene sandalımsı bir şekil verilmiş . Likya döneminde insanlar ölen yakınlarını kendilerine yakın olmaları açısından oturdukları yerlere yakın gömmüşlerdir . Bu kaya mezarlara bakınca aklıma gene Daniken’in teorileri gelmedi değil . Kaya’nın o kadar muntazam oyulup , işlenip içerisinin bir oda gibi ayarlanması o dönemin aletleriyle hala mantığa sığmıyor . Biri öldükten sonra kısa sürede böyle bir mezar açamayacaklarını göz önünde bulundurursak , muhtemelen ölmeden mezarlarını yaptırıyorlardır ( Tamamen şahsi görüşümdür ) .

Kaş Antiphellos Likya Kaya Mezarı

         Kaya Mezarları’ndan dönerken sahilde bir cafe içerisinde yer alan antik sarnıç gözüme takıldı . Cafe içerisinde yer alsada gidip görmek serbestti . Belki de böyle bir alan içerisinde olması daha iyi olmuştur . Bu sarnıç M.Ö.5. yüzyıla tarihlendirilmiştir . İlk başta su depolamak amacıyla yapılmış olsa da , daha sonraları şarap , zeytinyağı , sebze muhafaza etmek için kullanılmıştır . Hakikaten sarnıcın içine girdiğiniz de Kaş’ın sıcağından uzaklaşmış oluyorsunuz . Bu sarnıç içerisinde o dönemden korunagelmiş küpleri görmek mümkündür .

Kaş Antiphellos Sarnıç

         Dördüncü günün son kısmını Limanağzı’nda geçirmek istedik . Fakat bu sefer yürüyerek değil , Kaş’tan tekne ile geçtik . Limanağzı , ne kadar dalga olursa olsun sakinliğini hiç bozmayan bir koy . Koyu içine alan tepelerin üzerinde gene kaya mezarlarını görmek mümkün . Üstelik tamamlanamadığını düşündüğüm mezarlar da vardı . Likya Yolu’nu tersten yürümek isteyenler için gene kırmızı beyaz işaretler vardı kayaların üzerinde . Biraz çıkmayı denesem de , önümden geçen bir yılan , ayaklarımdaki sandaletlerden dolayı beni engelledi .

Kaş Antiphellos Limanağzı

         Beşinci Gün : Dalış

         Kanyon Geçişi’nden sonra ‘Kaş’a gittik ama yapmadık’ demeye insanların utandığı dalış programını gerçekleştirmek istedik . Eğitimli dalgıç olmadığımız için deneme dalışına katıldık. Muhtemelen deneme dalışı olduğu için Kanyon Geçişi kadar heyecanlı değildi fakat huzur vericiydi . Star Wars’ta uçakların uzay boşluğundan bir gezegene inerken yaşadığı renkliliği hissettim . Önce bir mavilik , ardından bulanıklık ve sonunda yepyeni bir dünya . Farklı yer şekilleri , renkleri , bitkileri ve sakinleriyle bambaşka bir dünya . Tüpten soluduğum oksijen ciğerlerimi temizledi sanki . Dışarıda olduğumdan daha rahat nefes alıyordum . Anlatılamayan bir duygu bence . Trompet balıklarıyla göz göze gelmek , balık sürülerinin arasına karışmak . İyi çekilmiş 3D bir film gibiydi .

Dalışımızı Limanağzı açıklarında gerçekleştirdik . Bizden önce dalan profesyonellerin çıktıktan sonra anlattıkları , ‘Acaba ben neler göreceğim ? ‘ sorusunu getiriyordu akıllara . Keşke daha gençken eğitimini alsaydım İstanbul’da diye geçirdim içimden . Neyseki hala geç değil .

 

         Altıncı Gün : Deniz Kanosu ile Batık Şehir , Tershane Koyu , Simena

         Kaş’ta tekne turlarının programı Fethiye’dekiler kadar kapsamlı değil . Fethiye’de 12 Adalar Turu başlı başına bir tatil . Kaş’ta tekneler Kekova’ya , Simena ve Tershane Koyu’na uğruyorlar ve birer saatlik yüzme molaları veriyorlar . Öte yandan Batık Şehir’de teknelerin durması , yüzmek ve dalmak yasak . Tekne turunun içimize sinmemesi bizi başka bir etkinliğe yöneltti . Aynı rota üzerinde deniz kanosu yapmak … Turumuz Üçağız’dan başlayıp sırasıyla Tershane Koyu , Batık Şehir ve Simena rotası ile devam edecekti …

         Üçağız’dan kanolarımıza binerken fark ettik ki , Show Tv ekibinden arkadaşlar da bizimle birlikte , üstelik çekim yapıyorlar . Bir şeyler olacak gibi geliyordu bana …Denize ilk açıldığımızda hava yumuşak ve dalga yoktu . Tershane Koyu’na rahat bir şekilde vardık .

Tershane Koyu , adından anlaşılabildiği üzere , döneminde küçük çaplı gemilerin yapıldığı , onarıldığı bir koy . Kara üzerinde yapılara ait kalıntılar hala mevcut . Bu kalıntılar Bizans Dönemi’ne denk geliyor. Ne yazık ki yapılara dair açıklamalar yazmıyor hiçbir yerde . Sadece tahmin yürütebiliyorsunuz . Aşağıdaki fotoğrafta alanda bir kilise olduğu söyleniyor .

Tershane Koyu Kekova

         Tershane Koyu’ndan hareketle Batık Şehir üzerinden geçerek Simena’ya doğru gidiyoruz . Batık Şehir’de suyun altında kalan kısımları canlandırmak çok zor fakat adanın kenarlarında görülen ve denizin içine doğru gidenyollar hakikaten insanı etkiliyor . Batık Kent ,  M.Ö.5.yüzyıla tarihlendirilmiştir . 

         Batık şehri daha iyi gözlemlemek için ya cam tabanlı tekneler ya da dalış tercih edilebilir . İnternetteki görsellerden eskiden dalışa izin verildiği anlaşılıyor fakat artık söz konusu bile değil . Umarım profesyoneller tarafından Batık Kent iyi bir durumda ziyarete açılır .

         Deniz Kanosu ile yaptığımız tur esnasında sadece mola yerlerinde fotoğraf çekebildik . Çantalarımız eskort teknenin içerisinde yer alıyordu . Fotoğraf makinelerimizi kano içerisine almak istediysek de , rehberlerimiz pek tavsiye etmedi . Dolayısıyla batık şehri fotoğraflayamadık . Fakat fotoğraflayabilseydim de yayınlayamayacaktım . Simena rotası üzerinde dalgalar yüzünden kanomuzun ters döndüğünü öğrendiğinizde bana hak vereceksiniz . Nasıl olduysa bir anda havanın bozulması ve denizin aşırı dalgalanması alaboraya neden oldu . Güneş gözlüklerimiz Akdeniz’in derinliklerinde . Alaboradan sonra kanolarımızın çok fazla su almış olması nedeniyle , Simena’ya kadar eskort tekne ile gittik . Simena’dan sonra da kano turu hava şartlarından dolayı iptal edildi .

Kekova Simena Lahid

         Simena , ‘Türkiye’nin Güzellikleri’ listesinde fotoğrafını mutlaka gördüğümüz , deniz içerisindeki lahdin olduğu ada . Tıpkı ‘ Didim Medusa’sı’ gibi bir simge olmuş artık bu lahid . Lahidin yanına gelmeden önce kaleye çıkıyoruz .  Simena , Likya kıyı kentlerinden biri olup M.Ö.4.yüzyıla tarihlendirilmiştir . Kentin adından ilk Pilinus bahsetmiştir . Ören yeri girişindeki açıklamaya göre Simena ; Aperlai , Apollonia ve İsinda ile birlikte bir federasyon oluşturmuş ve Likya Birliği’nde Aperlai tarafından temsil ediliyordu .

Simena Kalesi , Ortaçağ’da kullanılmıştır . Rodos Şövalyeleri tarafından yapılmıştır .  Kale içerisinde bir tapınağın kalıntıları bulunmaktadır . Ayrıca gene kale içerisinde bulunan 300 kişilik tiyatro Likya bölgesinin en küçük tiyatrosu ünvanına sahiptir . Simena’nın günümüzdeki ismi Kaleköy’dür .

Simena Kalesi

         Yedinci Gün : Patara

          İstanbul’a dönmeden bir önceki gün Likya’nın en önemli kenti Patara’yı görmezsek ayıp edeceğimizi düşündük . Patara çok güzel bir liman kenti olmasının yanı sıra , Likya Birliği’nin başkentliğini yapmıştır . Birlik içerisinde üç oy hakkına sahip altı kentten biridir . Gene Büyük İskender’in Patara’yı kuşattığını bilmek , daha evvel olduğu gibi  İskender Dönemi’nde adı geçen kentleri ziyaretimde yaşadığım gururu yaşattı .

          Patara’nın ismi her ne kadar bilinse de , Patara Antik Kenti yeni yeni günışığına çıkıyor . Açıkçası ziyaretimiz sırasında özenli bir çalışma devam ediyordu . Antik Meclis Binası ( Bouleuterion )  restore ediliyor ve daha bir çok yapı ortaya çıkarılıyordu . Çalışmalar o kadar yeni ki , ören yeri içerisindeki müze mağazasında Patara ile ilgili henüz hiçbir kaynak yoktu .

          Patara’ya vardığımızda antik kentin kapısında inip plaja kadar yürümeyi tercih ettik . Böylece kenti de yürüye yürüye gezmiş olacaktık . Kentin içlerine doğru kazı çalışmalarının sürdüğünü gördüm . O anda dünyam değişti . Yıllardır aktif bir arkeoloji kazı alanı içerisinde bulunmak istediğimi söyleyip dururdum . O aktif kazının içerisindeydim , üstelik girilmez tabelasını da geçmiştim . Tepelerinde durup onları seyrediyordum . Taa ki bir arkadaşın gelip çıkmamı rica etmesine kadar . Kendisine çok heveslendiğimi söyledim . Fark ettiğini söyledi gülerek . O değil de , benim korktuğum umarım Tanrı aktif kazı içerisinde bulunma isteğimi bu şekilde gerçekleştirmemiştir . Benim demek istediğim bu değildi  🙂

Patara Antik Kenti

          Patara eski bir kenttir . Herodotos’un ‘Tarih’ başlıklı eserinde , Kitap 1 Bölüm 182’de  bu kentten bahseder  .

          ‘…Lykia’daki Patara’da da aynı şeyi yaparlar, tanrının gelip kaldığı zamanlar için;çünkü bu kentte orakle her zaman danışılmaz; tanrı geldiği zamanlar, büyük rahibe de her gece onunla beraber tapınağa kapanır .’

          Herodotos bu anlattıklarında , Patara’daki tapınma sisteminin Mısır ve Sümer ile olan benzerliklerine değinmiştir .

          Patara’da günümüzden dörtbin yıl öncesine kadar yaşam olduğu bulgularla belgelenmiştir . Ayrıca ilk çağda Patara , Yunanistan’daki Delphoi’den bile daha zengin bir bilicilik merkezine sahip olup , Likya belgelerinin saklandığı bir arşiv merkezidir.

Patara Antik Kenti’ni gezerken en çok dikkatimi çeken yapılar Tiyatro , Tak ve Meclis Binası oldu . Antik Tiyatro’nun büyüklüğü büyüleyiciydi . Araştırmacılara göre bu tiyatro Helenistik Dönem’de yapılmış olup Roma Dönemi’nde de geliştirilmiştir . Tiyatronun ,  bir tepeye yaslı olması , oturma yerleriyle sahne binasının birbirinden ayrı konumlandırılması ve orta yarım yuvarlağa girişin tonoz örtüyle örtülmemesi Hellenistik özelliklerini göstermektedir. Tiyatro’nun Roma Dönemi’nde şekillendirilmesinde Gladyatör Dövüşleri de etkili olmuştur .

Patara Antik Tiyatro
Patara Antik Tiyatro

         Patara Antik Kenti’nde yol üstünde bulunan Antik Tak ,  M.S.100 yıllarında Likya-Pamfilya valisi Mettius Modestus tarafından yapılmıştır. Tak’ın üzerindeki heykel boşluklarına bakıldığında döneminde ne kadar ihtişamlı olduğu göz önünde canlandırılabilir .

Patara Tak

          Tahmin ediyorum ki , beş yıl sonra Patara Antik Kenti’nin büyük bir kısmı ayağa kaldırılacak ve kent ilgi çekici bir hal alacak . Aphrodisias gibi , Patara’da gezilebilir bir antik kent halini alacak . Meclis Binası’ndaki restorasyon çalışmaları bunu gösteriyor gibiydi .

 

         Bu arada söylemeden geçemeyeceğim . Daha evvel Priene’de karşılaştığım eski arkadaşım beni burada da takip ediyormuş 🙂

Patara Tak Kertenkele

         Belirtmek gerekir ki , St.Nicholas olarak da bilinen Noel Baba’nın  Patara’da doğduğu söylencesi , Havari Paul’un Roma’ya giderken Patara’dan gemiye binmesi bu şehri Hristiyanlık açısından önemli bir merkez haline getirmektedir.

         Her ne kadar Patara Plajı’nın güzelliğini Kaş halkından duymuş olsak da , o güzelliği rüzgar ve dalgalar yüzünden yaşayamadık . Plaj’da biraz dolaştıktan sonra Kaş’a dönmeye karar verdik . Minibüse yetişme telaşı ile Antik Deniz Feneri’ne bakmaya gidemedim . Minibüse yetişmekten bahsetsem de , kıraathanede pişpirik atan minibüs şoförü sayesinde otostopla dönmek zorunda kaldık . Pişpirik amcayı gayet güzel pişirmiş ki amca pişkin pişkin minibüsü kaçırdınız diyebildi .

         Sonuç olarak Kaş :

 

         Kaş tatili , yaptığım en iyi tatiller içerisinde yer almayı başardı . Pamfilya Turu kadar , Antik Kentlere doymasam da , doğa sporları Kaş’ı mükemmel bir tatil merkezi haline getirdi benim için . Hani ‘Seneye tekrar gelelim’ dedik .

         Doğa sporlarıyla uğraşmayan , tarihi de pek sevmeyen insanlar için biraz sıkıcı bir yer olabilir.  Fakat Antalya’da bir tatil köyüne gideceğinize , Kaş’a gelip denize sıfır bir pansiyonda kalmanızı tavsiye ederim  .

         Kaş’ın tarihi açıdan daha ilgi çekici olabilmesi için biraz daha araştırılması gerektiğini düşünüyorum . Mesela Kaya Mezarları insanların daha ilgisini çekecek şekilde temizlenebilir ve tabelalarla yönlendirilebilir . Bu mezarların niye bu şekilde yapıldığı belirtilebilir . Helenistik Mabed biraz daha koruma altına alınabilir . Likya Yolu’nda yürüyüşe teşvik etmek açısından ulaşım saatleri genişletilebilir . Gerçeği burada Kaş’a konuşuyorum ama Kaş’ın kültürel değerlere gösterdiği ilgi İstanbul’a göre çok daha üst seviyede .  

         Kısacası , Kanyon Geçişi’yle , Dalışı’yla , Kano Turu’yla , tarihiyle Kaş’ı herkese tavsiye ederim .

08.07.2011

Yazan : Dimitri Daravanoğlu

Fotoğraflar : 2mi3

Kaynakça :

1-) Yılmaz Yaşar , Anadolu Antik Tiyatroları , YEM Yayınevi , İstanbul , 2.Baskı , Nisan 2010

2-) Herodotos , Tarih , Çev.Müntekim Ökmen ,Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları , İstanbul 5.Basım 2008

3-) http://www.pataraexcavations.com/

4-) http://www.definegizemi.com/antik-kentler/ege/mugla/Patara.htm

bottom of page