İsveç, Viking Topraklarında / 18.01.2015 | 2mi3
top of page

   2mi3 Viking Topraklarında: İsveç

        2014 Ekim ayı…Beyaz yakanın dört gözle beklediği bir tatil dönemi gelmişti ve bunu fırsat bilerek uzak bir yere gitmeye karar vermiştik. Çok yakın arkadaşlarımızı görecek olmanın mutluluğun yanısıra, farklı bir kültüre de tanıklık edecek olmak heyecanlandırıyordu. İsveç’e gidiyorduk, Viking Toprakları’na…

 

        Farklı bir coğrafya, farklı bir tarih, farklı bir kültür… Soğuk olmasından çekinmiyor değildik, ama nedense İsveç soğuk iken güzeldir diye bir düşünce vardı kafamda. Nedense yazın gitmektense, kışın gezmeyi istiyordum.

img_2442.jpg

        Uppsala ve Stockholm’u görebilecektik. İki şehir gezecek olmak ayrı bir sevinç hali yaratıyordu üstümüzde. Gezimizin ilk günü arkadaşlarımızı görmenin sevinciyle evde geçti. Ertesi gün Uppsala’yı keşfetmeye başladık.

Uppsala, İsveç :

         İsveç’in dördüncü büyük kenti, önemli bir pagan merkezi Uppsala. Antik Çağ kültürüne ve müzelere olan merakımızla Uppsala’dan Gamla Uppsala’ya ( Eski Uppsala ), kentin ilk kurulduğu bölgeye geçtik. Bu bölgede görebileceğimiz en önemli yerler; Gustavianum, Uppsala Katedrali, Uppsala Kalesi ve tabii ki en çok merak ettiğim Rün Taşları’ydı.

img_2511.jpg

Gustavianum :

 

         Gustavianum, Uppsala Üniversitesi’nin ilk ana binasıdır.1622-1625 yılları arasında inşaa edilmiş olup, adını üniversitenin yapımı için bağış yapan Gustavus Adolphus’tan almaktadır. 1997 yılından günümüze, Gustavianum müze olarak faaliyet göstermektedir. Tarih, tıp, biyoloji, astronomi üzerine eserler sergilenmektedir. Özellikle Tarih ve Arkeoloji kısmı için, hızlandırılmış bir Antik Çağ Tarihi Eğitimi diyebilirim. Gerçekten de Mısır, Yunan, Roma tarihinden çok önemli eserler sergilenmektedir. Hatta eserlerin sıralaması da bir o kadar etkileyicidir. Tarih bölümünü gezmeye başladığınız da sağ tarafta eski tabletler ile yazılar dünyasına giriş yapıyorsunuz, ardından Antik Mısır Dönemi, ardından Antik Yunan ve Roma..

 

Gustavianum, Antik Yunan Dönemi :

 

         Antik Yunan Dönemi’ne ait Linear B yazısı tabletleri, Akropolis’ten çok iyi korunmuş bir Kore heykeli, kırmızı-siyah figür vazolar Gustavianum’da sergilenmektedir.

img_2590.jpg

         Akropolis’ten getirilmiş olan Kore heykeli  döneminde bu heykellerin boyalı olduğunu gösteren ve üzerindeki desenleri nerdeyse 2000 yıl korumuş bir şekilde Viking Diyarı’nın en önemli Yunan’ı olarak varlığını korumaktadır.

img_2631.jpg

          Kore (κόρη), M.Ö.800-M.Ö.480 döneminde özellikle tapınaklara yerleştirilen, genç bakire kız heykelidir. Tapınağın ait olduğu Tanrıça’ya hizmet eden rahibelerdir bir başka deyişle. Fotoğrafta da görüldüğü üzere, genel bir duruş pozisyonları olup, genellikle boyalı heykellerdir. Tabii üzerinden 2000 yıl geçtiğini varsayarsak, tam boyalı bir Kore heykel görmek zordur. Neyseki Gustavianum Müzesi’nde mükemmel bir örnek sergilenmektedir.

img_2641.jpg

Gustavianum, Antik Mısır Dönemi :

 

         Gustavianum Müzesi’nde, Antik Mısır Dönemi’ne ait bir çok eser sergilenmektedir. Mumya örnekleri, hiyeroglifler, önemli semboller ve boyanmış, işlenmiş mumya tabutları… Şahsen, Mısır dışında bu kadar çok eser görebileceğimi tahmin etmiyordum.

img_2613.jpg

         Antik Mısır Dönemi’nde, mumya gömü detaylarının sergilendiği bu kısımda, Scarabaeus sacer ( Türkçe: Bok Böceği ), yani Antik Mısır’da kutsal sayılan böcek şeklinde işlenmiş taşlara ait bir çok örnek de görülmektedir.

img_2616.jpg

         Scarab olarak bilinen bu böceklerin kutsallığı, Tanrı RA ile ilişkilidir. İnanışa göre RA, hergün gökyüzünü dolaşarak ( gündüzden geceye ) bedenden ruha dönüşmektedir. Scarabaeus Sacer, küre yapabilme özelliğine sahip tek böcektir. Dışkısından yaptığı kürenin içine yumurtalarını koyarak ve küreyi başı hep doğuya dönecek şekilde yuvarlayarak yuvasına itip gömer, bu kürenin suda erimesiyle yavrular ortaya çıkar. Scrabaeus Sacer’in bu özelliğiyle, Reenkarnasyon ve döngü üzerine bir bağ kurulmuş ve bu böcek şeklinde taşlar işlenmiştir.

img_2611.jpg

         Yukarıdaki fotoğrafta, sol tarafta sırasıyla : Üç Scarab, Nekhbet ve Wadjyt’in (Antik Mısır Tanrıçaları) işlenmiş olduğu bir tılsım, Mısır firavunlarının taktığı tılsımları görebilirsiniz. Ayrıca fotoğrafın sağ tarafında, Kanatlı Scarab, Horus’un oğulları, Papirüs sütunları, Horus’un Gözü şeklindeki tılsımları görebilirsiniz.

 

         Sergilenen Antik Mısır Dönemi eserleri içerisinde bir başka ilgimi çeken bir tapınak şarkıcısına ait olan tabuttu. Tabutun içi bir çok anlam içeren çizimlerle bezenmişti. Tanrı Amon kültüne bağlı bir tapınak şarkıcısına ait bu tabutun, alt kısmında Ölüm Tanrıçası Amentet resmedilmiştir. Aşağıdaki fotoğrafta detaylı inceleyebilirsiniz.

img_2621.jpg

         Bu eser, 1894 yılında Mısır Hükümeti tarafından müzeye hediye edilmiştir. Gustavianum Müzesi’nde Vikiglere geçmeden önce, aşağıdaki fotoğraflarla diğer Antik Mısır eserlerini göstermek isterim.

gustavianum-egypt.jpg

Gustavianum, Valsgarde ve Vikingler :

 

        Sandığımızın aksine, Vikingler’in kasklarında boynuz olmadığını biliyor muydunuz ? Ben şahsen bunu İsveç’te öğrendim. Şaşırmıştım açıkçası, çocukluğumuzdan beri bize gösterilen belirli bir Viking imajı vardır. Her ne kadar İsveç’te hediyelik eşyalarda hala Vikingler kasklarında boynuzlarla gösterilse de gerçek Gustavianum’da sergilenmektedir.

Valsgarde, Uppsala’nın 3km kuzeyinde, Antik İsveç Kralları’nın ve pagan inancının merkezidir. Yapılan kazılarda bu bölgede gemi mezarlara ulaşılmıştır. Bu mezarlar dönemin inanç sistemini göstermekle birlikte birçok nesnenin bozulmadan günümüze ulaşmasını sağlamıştır.

 

         İsveç Tarihi’nde 550-790 yılları arası Vendel Dönemi olarak adlandırılmaktadır. Vendel Dönemi’ni takiben Viking Dönemi başlar. Valsgarde, Vendel dönemine ışık tutar. Aşağıdaki haritada Valsgarde’ın mezar haritasını görebilirsiniz.Gemi mezarlar gemi şeklinde gösterilmiştir.

valsgard.jpg

         Valsgarde bölgesindeki mezarlar ilki 6.yüzyılda olmak üzere  11.yüzyıla kadar bir dönemi kapsamaktadır.

 

         Gustavianum içerisinde bir gemi mezar üzeri cam ile kaplanarak sergilenmektedir.Böylelikle gezicinin gemi üzerinde gezinme imkanı vardır.

img_2751.jpg

         Bir gemi mezar içerisinde, gömülen kişinin atı ve diğer adak hayvanlar, kişinin kişisel eşyaları bulunmaktadır. Burada aslında ölümün bir yolculuk olduğu inanışı vardır. Kişinin yeni yolculuğunda ihtiyacı olacaklar yanında gönderilir. Kılıcı, kalkanı, miğferi, erzak ve diğer eşyalar…

img_2743.jpg

         Yukarıdaki fotoğrafta gemi mezarın üzerindeyiz, kılıç ve kalkan parçalarını görebilirsiniz. Benim burada en çok dikkatimi çeken kılıç üzerindeki işlemeler oldu. Üstelik bir Diablo oyun bağımlısı olmam ve sürekli Barbar karakterini seçmem bu kılıca ilgimi yoğunlaştırdı.

img_2747.jpg

         Ve geliyoruz miğfer kısmına…Antik Yunan Dönemi’ne göre düşündüğümde çok farklı geliyor miğferler doğal olarak. Bir kısmı adeta maske gibi . Üstelik sanılanın aksine boynuz yok.

img_2737.jpg

         Yukarıda görmüş olduğunuz miğferin sakal detayına dikkatinizi çekerim. Sıcak savaş sırasında karşınızda böyle bir ordu olması korkutucu olabilirdi.

 

        Diğer sergilenen Viking eserlerini aşağıdaki fotoğraflarda görebilirsiniz.

gustavianum-vikings.jpg

 Gustavianum’da Tıp Dersi :

 

         Müzede antik çağ tarihini bitirdikten sonra diğer bölümleri gezmeye başladık. Açıkçası hiç beklemiyordum, çünkü sadece filmlerde görebileceğim bir ortamda buldum bir anda kendimi. Dar bir kapıdan geçtim ve karşımda Anatomi Tiyatrosu ( The Anatomical Theatre ) . Yukarı doğru yükselen sıralar ve aşağıda incelenecek kadavranın üstüne konulduğu masa.

img_2687.jpg

         Zamanda yolculuk hissine kapıldığımız bu ortamda sıralar arası Dor, Ion, Korint üslubunda kolonları görmek ayrı bir keyif verdi. Sıralar arasında oturma yerleri mevcut değil, öğrenciler ayakta durabiliyor. Hatta sıra araları oldukça dar. Sınıfın tepesi cam, içeri doğrudan gün ışığı geliyor. Sıraların dar olmasının sebebi, masadan fazla uzaklaşmamak. Daha yakından görebilmek, gerekirse kokusunu bile alabilmek adına bu şekilde bir dizayn yapılmış.

 

         Burada incelenen kadavralar asılarak idam edilen suçlulara aittir. Bir kadavra üzerinde en fazla on kere inceleme yapılırdı. Yapılan deneylerin etkileri bir sonrakine etki etmemesi açısından böyle bir sınırlandırma getirilmişti.

gustavianum-masks.jpg

         Kullanılan kadavraların yüzlerinden yukarıda görülen kalıplar çıkarılmıştır.

 

Uppsala Katedrali :

 

         Gustavianum’un ardından İskandinavya’nın en büyük Katedrali olan Uppsala Katedrali’ni ziyaret ettik. Uppsala Katedrali 1270 yılında inşaa edilmiştir ve İsveç’in başpiskoposluk merkezidir.

img_2550.jpg

         Katedral içerisinde bir çok önemli isim gömülüdür. Ayrıca hazine kısmında bir çok önemli eser görülebilir.

         1155-1160 yılları arasında yaşadığına inanılan, hakkında çok fazla kayıt olmayan hem İsveç Kralı hem de bir Aziz olan Eric’in tacı ve kemikleri gene bu kilisede muhafaza edilmektedir. Eric hakkında bütün bilgiler efsanelerden gelmiştir. Efsaneye göre Eric, dönemin bir diğer kralı olan Sverker I’e rakiptir. Sverker öldürüldükten sonra Eric’in dönemi başlar. Fakat 1160 yılında Eric Uppsala’da öldürülür. İnanışa göre kafasının düştüğü noktada bir su kaynağı ortaya çıkmıştır. Eric yaşadığı dönemde Hristiyanlık için mücadele etmiştir ve Finler’e karşı ilk İsveç Haçlı Kuşatması’nı gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla öldükten sonra da Aziz ilan edilmiştir.

img_2578.jpg

        Eric daha sonra Stockholm’un de koruyucu azizi ilan edilmiştir. Bugün Eric’ten arda kalanlar ve tacı Uppsala Katedrali’nde sergilenmektedir. İnanışa göre, Eric’in kalıntılarına dokunup şifa bulan hastalar vardır. Tabii Hristiyanlık tarihi içerisinde bu tarz inanışlar oldukça yaygındır.

img_2584.jpg
img_2585.jpg

         Uppsala Katedrali içerisinde Eric haricinde İsveç’in önemli isimleri, Gustav Vasa, John III., Carolus Linnaeus gibi kişilerinde mezarları bulunmaktadır. Ayrıca el yazmaları, dönemin rahip kıyafetleri de sergilenmektedir. Bir çok Katedral’in aksine içeride fotoğraf çekimi serbesttir.

img_2573.jpg

Rün Taşları :

         Açıkçası İsveç deyince aklıma gelen bir ikinci şey Rün Taşları. Hep büyüleyici gelmiştir gözüme, düzgün kesilmemiş bir taş ve üzerinde detaylar barındıran çizimler… Uppsala’da üniversite ile katedral arasında kalan parkta bir çok örnek görme şansına eriştim.

 

         Rün Taşları, Viking Dönemi’nin günümüze önemli bir mirası olmakla birlikte, bize dönemin aile ilişkileri, gezileri ve inançları hakkında bir çok bilgi verir.

img_2541.jpg

          Yukarıda görmüş olduğunuz Rün Taşı ( U937 olarak kodlanmıştır ) döneminin rün ustası ( runemaster ) Fot’a yaptırılmış ve üzerinde ‘Þegn ok Gunnarr reistu steina eptir Veðr, bróður sinn. ‘ yani ‘ Thane ve Gunnar bu taşı kardeşleri Veðr’in ardından yükseltmişlerdir. ‘

 

         11.yüzyılda Viking Dönemi’nde yüz isim kadar Rün Ustası bilinmektedir. Bu ustaların büyük bir kısmı, işlerini bitirdikten sonra taşın bir kenarına ya imzalarını atmış ya da kendi üsluplarını oluşturarak kendilerini belli etmişlerdir. Örneğin yukarıda görmüş olduğunuz, Rün Ustası Fot’un kelimeler arası ‘x’ koyarak bir noktalama yaptığı görülmektedir.

  

             × þiak(n) × auk × kunar × raistu × stana × aftiR × uaþr × bruþur sin ×

 

         Bilinen diğer Rün Ustaları’ndan bir kaçı  Öpir, Halvdan, Balle, Torgöt Fotsarve ( Fot’un oğlu ), Visate, Ulf  olarak sayılabilir.

img_2537.jpg

         Yukarıda görmüş olduğunuz Rün Taşı ( U 939 ) Öpir tarafından yapılmıştır. Üzerinde ‘ Forkun ve Brune bu anıtı babaları Igulfast anısına yaptırmışlardır’ yazmaktadır. Öpir, Rün Taşı ustaları arasında en üretken olanı olarak bilinmektedir. Hayvan motiflemesinin ön planda tutulduğu, Urnes Stili’nin öncülerindendir. Özellikle, Diablo, Warcraft gibi oyunlarda ya da Fantastik Edebiyat’ta İsveç’teki bu kültürden etkilenildiği bir gerçektir.

 

Stockholm, İsveç :

 

         İsveç’e arkadaş ziyaretinden çok turistik amaçla gitmiş olsaydık herhalde Stockholm’u daha çok gezmiş olurduk. Ama şunu da belirtmek gerekir ki, öyle bir durumda Uppsala’yı görmeyerek çok şey kaybederdik.

         Stockholm’e bir günümüzü ayırdık ve müze gezmektense şehri gezmeyi, bir kahve içmeyi ve akşam geleneksel Viking mutfağından birşeyler yiyebilmeyi tercih ettik.

img_2923.jpg

         Gamla Stan olarak adlandırılmış, Eski Şehir’de turumuza başladık. Burası 1252 yılında Stockholm’un kurulduğu yerdi. Stockholm, İsveç’in hem başkenti hem de en büyük şehridir. Dünya’nın en büyük müze kentlerinden birisidir. Açıkçası en çok ilgimi çeken müze, Vasa Müzesi’ydi. Fakat şehri dolaşmak ya da müzeye gitmek arasında bir tercih yapmak zorunda kaldık. Şehri gezerek, bir sonraki ziyaretimizde Vasa’yı gezme sözümüzü aldık 🙂 .

         Stockholm’de gezi programlarında devamlı gösterilen, renkli ve bitişik tarihi binaları çok merak ediyordum. 1700’lü yıllarda binaların özellikle sarı renkte olması kararlaştırılmış, ilk başta pek tutmasa da bu fikir, mimarların yeni binaları bu renkte yapmasıyla, sarı renk sevilen bir renk olmuştur.

img_2931.jpg

Bagspannaren Heykeli, Stockholm :

 

          Turist rehberlerinde pek olmayan fakat benim ilk görüşte dikkatimi çeken bir heykel ile karşılaştım Stockholm’da. Arbalet adı verilen yaylı bir tüfek kullanan bir savaşçının heykeliydi bu. Engelbrekt’in 15.yüzyyılda vatansever mücadelesinin anısına yapılmıştı.

Engelbrekt, 1426 yılında Kalmar Birliği’nin kralı Eric’in sert tutumu ve yüksek vergilerine karşı maden işçileri ve köylülerle bir ayaklanma başlatmıştır. Bu isyan büyüyerek ülke geneline yayılmıştır. Engelbrekt başarılı olmuştur fakat devlet kadrosunda yer alamamıştır. 4 Mayıs 1436 yılında suikaste uğramıştır.

img_2958.jpg

         Engelbrekt’in bu isyanı, İsveç Halkı’nın Uyanışı olarak nitelendirilmiştir. Bu uyanış, takip eden yüzyılda Gustav Vasa’nın zaferi ile adeta taçlandırılmıştır.

 

Aifur Krog & Bar :

 

         2mi3.com üzerinde genel olarak detaylar üzerinde yazmışımdır. Çok bilindik yerleri gösterip anlatmaktansa, detayları tercih etmişimdir. Normalde gittiğim yerlerde yediğim şeyleri pek bahsetmem. Fakat bu deneyimi paylaşmadan geçemeyeceğim.

img_2961.jpg

         Arkadaşlarımız bize farklı bir deneyim yaşatmak için bu mekanı bulmuşlar ve yer ayırtmışlar. Aifur Krog & Bar, geleneksel Viking yemeklerinin yapıldığı, masa, sandalye, kadeh, çatal, bıçak gibi tüm eşyaların dönemine uygun olarak kullanıldığı, ziyaretçileri zamanın gerisine götüren bir restaurant.

 

         Kapıdan girdiğinizde, Hancı kılığında bir arkadaş, boynuz şeklindeki borazanı çalarak, gelenleri içerdekilere tanıtıyor. Üstelik dönemine uygun  ‘Lord Kristoffer and his friends from Turkey, Greece…’ şeklinde.

         İçerideki menüden yemek seçmemiz biraz uzun sürdü. Çünkü bütün yemeklerin tarihi ve efsanevi kökeni bir kitap gibi menüye yazılmıştı.            

img_2977.jpg

         Ben yemek olarak, Tore Hjort’un Geyik Bonfilesi’ni tercih ettim. Sizlere bu yemeğin efsanesinden bahsetmek isterim.

         Efsaneye göre, 4.yüzyılda Theodorik The Great, bir gün banyosundan fırlamış ve sonsuzluğa kaybolan ve ölümden sonraki hayatı anlatan devasa bir geyiğin güzelliğini ortaya çıkartmıştır (Ne demek istediğimi anlamamış olabilirsiniz ama efsane bu şekilde) . Bu mükemmel yaratık, Viking Taşları’nda Krakhattan ve Möjbrostenen olarak görülmektedir. Bu yemek, 986 yılında Hakon Jarls’da büyük bir fırtına esnasında savaşan Tore Hjort’tan esinlenilmiştir.

img_2990.jpg

          Kereviz püresi, geyik bonfilesi ve siyah yaban mersinleriyle servis edilmektedir. Geyik etinin içi çiğ kalacak kadar pişirilmektedir. İsveç’e gidecek olanların bu mekana uğraması ve Viking Mutfağı’na dair bu yemeklerden birini yemesi tavsiye edilir.

Bir gezinin ardından :

 

        4 günlük İsveç gezimiz gerek arkadaşlarımızın evinde kalmamız, otobüs, tren gibi ulaşım araçlarını kullanmamız gerekse marketten gidip alışveriş yapmamızla birlikte turistikten çok orada yaşıyormuşuz hissi uyandırdı bizde. Bana kalırsa yaşamak için mükemmel bir ülke. İstanbul kaosundan sonra huzur hissettim. Fakat orada yaşayan arkadaşlar da bir süre sonra İstanbul kaosunun özlendiğini bahsetti. Tartışmaya açık bir konu.

         Uppsala’yı görmüş olmak, Stockholm’den daha çok mutlu etti beni. Gustavianum, Katedral, Rün Taşları, burada bahsetmediğim Uppsala Kalesi ve Uppsala’nın doğası hiç unutmayacağım bir etki yarattı üzerimde. Devamlı üzerinde durduğum Antik Yunan ve Roma Kültürü’nden sonra Viking Kültürü’nün de çok önemli olduğunu, İsveç’in 15.yüzyılda gene gelişmiş bir ülke olduğunu anladım. Kuzey Avrupa insanının farklı olduğunu anladım.

         Muhtemelen Yunan ve Roma Mitolojisi’nin ardından Viking Mitolojisi’ne doğru ufak adımlarla geçip benzerlikleri araştırmaya başlayacağım.

18.01.2015

Yazan : Dimitri Daravanoğlu

Fotoğraflar : Dimitri Daravanoğlu

bottom of page